Akne derinin içinde bulunan yağ bezlerinin bir hastalığıdır. Adolesans döneminde yüzde,göğüste ve sırtta görülen sivilceli bir cilt hastalığıdır. Genellikle ergenlik döneminde hormonal bir etkiyle yağ bezi daha yoğun bir yağ salgılar, yüzeye geçişi sağlayan kanal bu yoğunlaşan yağ kütlesi nedeniyle tıkanır. Aknenin temel nedeni bu tıkanmadır. Yağ kütlesinin en üstteki kısmı oksijenle karşılaştığında, siyah noktalar (komedon) oluşur.

Derimizde ne kadar temizlesek de birçok bakteri bulunur. Bu bakteriler yağ bezlerinin tıkalı olan kanallarından içeri girerek tıkanmış olan yağ bezinde bir iltihaba yol açar ve bu safhaya aktif akne safhası denir. Genellikle yüzde ; bazen göğüs ve sırtta görülebilir. Aknenin diğer nedenleri:
Genetik faktörler (kalıtımsal olarak ciltte geniş gözenekler bulunması ve büyük yağ/sebase bezlerinin bulunması) , stres , bazı ilaç tedavileri  , bazı kozmetik maddelerinin kullanımı

Akne neden tedavi edilmelidir?

Tedavinin en büyük amacı iz oluşmasını önlemektir. Erken dönemde doktor kontrolüne girilirse izlerin oluşması ve aknenin yayılması olasılığı ciddi oranda azaltılmış olur. Bu izler ilerde hoş olmayan bir görüntüye neden olacağı bazen ciddi psikolojik sorunlara neden olacağı için tedavi edilmesi gerekir.neden olacağı için tedavi edilmesi gerekir.

Akne tipleri nelerdir?

– iltihaplı olmayanlar :
.
açık komedon (siyah noktacık).
. kapalı komedon (beyaz yağ butonları)
. iltihapsız kist

– iltihaplı olanlar :
. papül( kırmızı, kabarık şişlikler)
. pustule ( içi cerahatli, kabarık şişlikler)
. inflame kist ( derin, kırmızı, ağrılı şişlikler)

Akne tedavisi nasıl yapılmalıdır?

Akne ister hafif, ister ciddi olsun mutlaka hekiminizin size vereceği bilgiler doğrultusunda kontrollü ve güvenli biçimde tedavi edilmelidir.

Tedavi akneyi geçirebilecek ilaçları da içerebilir. Aknenin seviyesine göre yüzeysel ilaçlar (direkt olarak cilt yüzeyine uygulanan) veya sistemik ilaçlar (ağız yoluyla alınan ilaçlar) hekim tarafından reçete edilir. Bazı durumlarda hem yüzeysel hem de sistemik ilaçlar bir arada uygulanabilmektedir.

manisa-sedef-hastaligi-tedavisi

Sedef hastalığı, her yaşta ortaya çıkabilen ve sık görülen kronik seyirli bir deri hastalığıdır. Toplumda her yüz kişiden ikisinde sedef hastalığı bulunur. Hastalık sıklıkla, deride zemini kırmızı, üzeri kalın grimsi-beyaz parlak pullanan plakalarla kendisini gösterir. Toplumumuzda sedef hastalığı, deride beyaz lekelerin oluşumuyla seyreden vitiligo (ala) hastalığıyla karıştırılmaktadır. Ancak bu iki hastalık birbirinden tamamen farklıdır ve sedef hastalığının, derideki melanosit adlı pigment hücrelerinin ölmesi sonucu oluşan  vitiligo ile hiçbir ilgisi yoktur.

Sedef Hastalığı Neden Oluşur ?

Sedef Hastalığının nedeni bilinmemektedir. Hastalık bir deri hastalığı olmakla beraber aslında bağışıklık sistemi tarafından oluşturulmaktadır. Günümüzde hastalığın oluşma nedeni konusundaki kabul gören görüş şu şekildedir:

Bazı ilaçlar, çeşitli bakteri ve virüsler, derinin tahrişi veya güneş yanıkları sonucu açığa çıkan proteinler bağışıklık sistemimizin önemli elemanları olan akyuvarları uyarmaktadır. Bu durumda aktifleşerek tepki veren akyuvarların ürettiği çeşitli maddeler epidermis denilen üstderi tabakası hücrelerinin aşırı çoğalmasına ve deri damarlarının genişlemesine neden olmaktadır. Bunun sonucunda normalden 4-8 kat fazla deri hücresi oluşmaktadır. Aşırı hücre üremesi nedeniyle üstderi hücreleri normal biçimde olgunlaşıp atılamamakta ve deride kızarma pullanma oluşmaktadır.

Sedef Hastalığında Bağışıklık Sistemi Zayıf mıdır ?

Hayır. Sedef Hastalığı normal bağışıklık sistemi işlevlerini bozmaz. Örneğin sedef hastaları çok sık ateşli hastalıklar-enfeksiyon geçirmezler. Sorun bağışıklık sisteminin hatalı tepkisidir. Bazı hastalar bağışıklık sistemini güçlendirdiği ileri sürülen bitkisel ürünler kullanmanın yararlı olabileceği yanılgısına kapılmaktadır. Bu, hatalı bir yaklaşımdır. Çünkü sedef tedavisinde kullanılan ilaçların önemli bir kısmı, tam tersine bağışıklık sisteminin hatalı ve aşırı tepkisini baskılamayı amaçlar.

Sedef Hastalığı Nasıl Bulgular Verir ?

Hastalığın bulguları çok farklı şekillerde ortaya çıkabilir;

Plak Psoriasis :Hastalığın en sık görülen türüdür. Bu tipte sedef plakları belirli vücut alanlarında sınırlı kalabilir(bölgesel) ya da dağılır(yaygın tip). Bölgesel türde özellikle diz, dirsek, saç dibi, bel-kalça gibi bölgelerde kalın beyaz-gri parlak kabuklu , zemini kırmızı bazen kaşıntılı olabilen plakalar vardır. Bu plakalar vücutta dağılıp geniş alanları tutabilirler ve hastalığın generalize plak psoriasis denilen yaygın türünü oluştururlar.
Plak psoriasisin sadece el ve ayağı tutan bir türü vardır. Avuçta ve ayak tabanında kırmızı zeminde soyulmalar, kalın, çatlayabilen plakalar oluşturur. Çatlakların verdiği acı nedeniyle ellerin kullanımını, iş yapmayı, yürümeyi zorlaştırır. Bu tür sedef  egzema ile karıştırılabilmektedir.

Damlacık Tarzı Sedef (Guttat Psoriasis) : Özellikle, bademcik veya boğaz enfeksiyonları sonrasında ortaya çıkabilen  bir türdür. Vücutta yaygın küçük damlacık şeklinde plakalar oluşur. Guttat psoriasis bazen antibiyotik tedavisi sonrasında gerileyebilir.

Ters Yerleşimli Sedef( Inverse Psoriasis) :Bu türde plakalar daha çok kol altı, göbek, kasık gibi kıvrım bölgelerine yerleşir. Kızarıklık ön plandadır. Kabuklanma azdır. Sürtünme, tahriş, terleme ile artar.

Sedef Romatizması (Psoriatik Artrit) :Sedef hastalığı cilt sorunları yanında romatizmal sorunlar ile de seyredebilir. Her on sedef hastasından bir-ikisinde iltihaplı sedef romatizması görülmektedir. Sedef hastalarında eklem sorunları bir ya da birkaç eklemde ağrı, şişme, kızarma ve hareket kısıtlılığı tarzında olabilir. Böyle bir sıkıntı ile hekime başvurulduğunda mutlaka  sedef hastalığının olduğu söylenmelidir. Yine dirsek ağrısı, topuk dikeni gibi yumuşak doku şikayetleri de sedef ile ilişkili olabilir.

Tüm insanlarda görülebilecek sırt-bel ağrıları ya da diz kireçlenmesine bağlı yürüme güçlüğü gibi şikayetler yanında sedefli hastalarda “iltihabi” romatizmal sorunlar da daha sıktır. Bunlar içinde özellikle bel ağrısı ve eklem iltihabının tanınması önemlidir. İltihabi bel ağrısı özellikle istirahatte (yani gece uykuda) ve istirahat-sonrası kendini gösteren ağrıdır. Böyle bir hastalık varsa sabahları tutuk kalkılır, gün içinde açılma olur. Sorunlar bazen bel-fıtığı vb. hastalıklar ile karışabilir, bu nedenle uzayan bir bel ağrısı varlığında dermatoloji ve romatoloji bölümlerine danışılmalıdır.

Sedef ile ilişkili iltihabi romatizmalar genelde ilaçla tedavi edilirler. Bu ilaçlar arasında sedefe de iyi gelen metotreksat gibi ortak ilaçlar olduğu gibi yalnızca romatizmal sorunları durduran ilaçlar da söz konusudur. Romatizmal şikayetleri tedavi eden hekim ile dermatoloğ bu nedenle yakın temas içinde olmalıdır.

Püstüler Psoriasis : Bu tür sedefte sarı iltihaplı, sivilce benzeri kabartılar görülmektedir. Çoğu kez sadece el ayası ve ayak tabanında olur ve bu alanlarda sınırlı kalır. Çok daha nadir olarak vücutta yaygın kızarıklık ve sivilce benzeri minik sarı uçlu belirtiler yapabilir. Generalize püstüler psoriasis denen bu yaygın tür ağır bir durumdur. Bu nedenle  hastaneye yatırılarak tedavi gerektirir.

Eritrodermik Psoriasis:Nadir görülen bir şeklidir. Tüm vücut yüzeyinde kızarıklık ve soyulma mevcuttur. Hastalığın bir diğer ağır türüdür ve hastaneye yatırılarak, sistemik(ağızdan alınan ilaçlar, deri altına enjeksiyon veya serum şeklinde verilen) ilaçlarla tedavi edilmesi gereken bir türüdür.

Sedef Hastalığına Bağlı Tırnak Değişiklikleri :Sedef Hastalığı el ve ayak tırnaklarında birçok değişiklik yapabilmektedir. Bunlardan en sık görülenleri tırnak kalınlaşması, tırnağın yatağından ayrılması ve tırnak üzerinde minik çökükçüklerin(yüksük tırnak) oluşumudur. Tırnak tutulumu olan hastalarda sedefe bağlı eklem sorunları oluşma riski biraz daha fazladır. Sedef Hastalığının tırnak değişiklikleri mantar enfeksiyonu ile karışabilmektedir. Bu nedenle tırnak değişikliklerinin mutlaka bir dermatoloji uzmanınca değerlendirilip gerekli tetkikler yapılarak tedavisi gerekir. Tırnaktaki her değişim mantar enfeksiyonu değildir.

Sedef Hastalığının Seyri Nasıldır ?

Sedef hastalığı uzun süreli; çoğu zaman yaşam boyu sürebilen bir hastalıktır.  Hastalık, her hastada farklı ve kişiye özgü bir seyir göstermektedir. Bir başka deyişle her hastanın sedefi farklıdır. Bazı hastalarda az sayıda  plaka oluşur ve hiçbir zaman artmaz. Hastaların % 70’inde hastalık bu şekilde bölgesel ve hafif olarak kalır ve yayılmaz. Bazen  hastalık hafif olarak başlar ve zamanla dağılır. Her üç hastadan birinde bu şekilde yayılmış ve daha şiddetli sedef görülür.
Sedef hastalığı, zaman zaman alevlenme ve yatışma dönemleriyle gider. Alevlenmeye neden olan etkenler; ruhsal stres, ağız-boğaz bölgesinin bazı enfeksiyonları, birtakım ilaçlar, derinin tahriş edilmesi ve kontrolsüz yoğun güneş ışığına maruz kalmamalıdır.

Sedef Hastalığı Bulaşıcı mıdır ?

Hayır. Sedef hastalığının hiçbir formu bulaşmaz.

Sedef Hastalığı Deri Kanserine Dönüşür mü ?

Hayır ! Sedef hastalığı deri kanseri riskini arttırmaz. Ancak kontrolsüz kullanılan bazı tedavi yöntemleri deri kanseri riskini arttırabilir. Bu nedenle tedavinin uzman gözetiminde sürdürülmesi önemlidir. Sedef hastalarında özellikle ileri yaşlarda lenfoma riskinin artmış olabileceği görülmektedir.

Çocuğumda Sedef Olur mu ?

Sedef hastalığının kalıtsal bir yatkınlıkla ilişkisi vardır. Bu durum , özellikle 30 yaşından önce başlayan ve şiddetli seyreden  hastalık için bu geçerlidir. Ancak bu,  her zaman çocuklarda sedef oluşacağı anlamına gelmez. Sedef hastalarının % 30 kadarında ailede sedef hastaları vardır.

Sedef Hastalığında Önerilen Bir Beslenme Şekli Var mı ?

Sedef hastalığı allerjik bir hastalık değildir ve belirli bir besin nedeniyle oluşmaz. Ancak kırmızı et ve yağlı besinlerin fazla tüketimi hastalığın seyrine bir miktar olumsuz etkide bulunabilir. Bu besinlerin ayrıca kan yağlarını (kolesterol vb..) yükseltici etkisi de olduğundan dikkatli tüketilmelerinde yarar vardır.

Sedef Hastalığının Genel Sağlık Üzerine Olumsuz Etkisi var mı ?

Son yıllarda sedef hastalığının, kan yağı yüksekliği ve kalp damar hastalıklarına yatkınlık oluşturduğu saptanmıştır. Özellikle ağır sedef hastaları artmış risk altındadırlar. Bu nedenle, kalp ve damar hastalıklarından korunmaya yönelik bir beslenme ve yaşam tarzı çok önemlidir. Sedef hastalarının sigara kullanmaması, düzenli spor yapması, normal vücut ağırlığını korumaları, fazla kilolu iseler kilo vermeleri ve dengeli beslenmeleri son derece önemlidir.

Psikolojik Stres ile Sedef Hastalığı arasında bir ilişki var mı ?

Yapılan çalışmalarda hastalığın tetiklenmesinde veya belirtilerin alevlenmesinde psikolojik stresin etkili olabildiği saptanmıştır. Stresin hastalığı arttırmasının yanı sıra, hastalığın kendisi de başlı başına bir stres kaynağı oluşturmaktadır. Belirtilerin görülebilir olması, önemli bir kaygı ve gerginlik oluşturabilmekte ve sosyal yaşamdan soyutlanmaya yol açabilmektedir. Ancak stresle başedebilmek genel sağlık açısından olduğu gibi sedef hastalığı açısından da son derece önemlidir. Nitekim stresle başedebilen bireylerde sedef hastalığının bulguları daha ılımlı seyretmektedir.

SEDEF HASTALIĞININ TEDAVİSİ

Sedef Hastalığının tedavisinde amaç hastalığın belirtileri olabildiğince yok etmek veya azaltmak, hastalığın neden olabileceği dahili sorunları önlemek ve yarattığı psikolojik rahatsızlığı gidermektir. Bu amaçla kullanılan birçok farklı yöntem vardır. Ayrıca hastalık üzerinde yoğun araştırmaların yürütüldüğü ve sürekli yeni tedavilerin geliştirildiği bir hastalıktır. Mevcut tedavi yöntemleri hastalığı kökten yok edemese de belirtileri etkili bir şekilde azaltabilir ya da kaybedebilirler.
Tedavi kararı verirken hastalığın şiddeti, yaygınlığı, hastanın yaşam kalitesine olan etkisi ve kişinin genel sağlığıyla ilgili özellikler göz önünde bulundurulur. Hastalık hafif ve bölgesel olduğunda sürülen ilaçlar kullanılır. Hastalık daha yaygın veya şiddetli ise ya da sürülen ilaçlara yanıtsızsa ultraviyole tedavisi (PUVA, Dar Bant UVB, Excimer Lazer/Işık) uygulanabilir. Bu tedavilerin yetersiz kaldığı durumlarda ağızdan alınan, iğne ya da serum şeklinde verilen tedaviler uygulanabilir.

YEREL (SÜRÜLEREK UYGULANAN) TEDAVİLER :

Kortizon İçeren Sürme İlaçlar (Merhem, krem vb..) :

Kortizon içeren ürünler tedavide oldukça etkilidirler. Genellikle deride merhem, saçlı deride losyon formları tercih edilir.
Kontrolsüz kullanımda uzun sürede cildi inceltebilir, sivilce oluşturabilir, tüylenmeyi arttırabilirler. Bu nedenle hekim tarafından önerilen ürün , önerilen sürede kullanılmalıdır.
Sedef hastalığında, çok  nadir durumlar dışında kortizon içeren hap veya iğnelerin kullanılmasının kesinlikle hatalıdır. Kortizonlu hap ve iğneler hastalığı süratle baskılarlar ancak bırakıldıklarında belirtiler eskisinden daha şiddetli olarak geri gelir.

D Vitamini Benzeri İlaçlar:

D vitamininin bağışıklık sistemini düzenleyici ve sedefli dokuda hücrelerin aşırı üremesini engelleyici özelliği vardır. Sürülerek kullanılan bu tür ilaçlar kortizondan farklı olarak deriyi inceltmez, uzun dönem kullanımda emniyetlidir.

Antralin (Ditranol):

Sedefli dokudaki aşırı hücre artışını baskılar. Kortizondan farklı olarak deriyi inceltmez ve güvenilirdir. Ancak önemli bir yan etkisi deriyi boyamasıdır. Tedavi sırasında deri kahverengi renk alabilir. Bu, kısa sürede kendiliğinden kaybolur. Ayrıca bazen cildi tahriş edebilir. Bu yüzden çok dikkatle ve önerilen sürede kullanılmalı ve göz kapağı, kol altı, kasık gibi hassas bölgelere sürülmemelidir.

Nemlendiriciler:

Sedef Hastalığında deri kalın ve kurudur. Nemlendiriciler pullanmayı azaltır, gerilme ve kaşıntıyı azaltırlar. Ayrıca diğer sürme ilaçların etkinliğini güçlendirirler. Son derecede emniyetli ve yararlı destekleyici ürünlerdir ve uzun süre kullanımları güvenlidir. Tüm bu nedenlerle sedef tedavisinde çok önemlidirler.

vitiligo-tedavisi-manisa-dr-deniz-yurtman-havlucu

Vitiligo Nedir

Derimizdeki melanosit hücreleri pigment üretir ve derimize renk verir. Bu melanosit hücreler çeşitli nedenlerle hasar görür ve pigment üretemezler. Pigment yetersizliği de deride beyaz lekelerin oluşmasına sebep olur. Oluşan lekeler oldukça belirgindir. Lekelerin en çok görüldüğü yerler bacak, el, kol, yüz, dudak, dirsek, göğüstür. Genital bölgede de lekelere sık rastlanır. Vitiligo nedir sorusunun cevabı kaba haliyle bu şekilde verilebilir.

Vitiligo Hastalığı

Vitiligo hastalığı nın görülme oranı her 100 kişiden 1 ile 4 kişi arasındadır. Bu oran siyah ırklarda 1000 de 1 dir. Bu hastalık sonucu beyaz renge dönüşen alanlar farklı büyüklüklerde olabilirler. Bazen görülmeyecek kadar küçük olan beyaz lekeler, bazen çok daha büyük olabilir ve cildin çok büyük bir kısmını kaplayabilir. Beyaz lekelerin olduğu bölgelerde tüylerde ve kıllarda da beyazlıklar görülebilir. Bu lekelerin oluştuğu bölgeler sağlıklı bölgelere nazaran daha hassastırlar. Hastalık görülen kişilerde güneş yanıkları oluşabilir ve darbe,  çarpma sonucunda yeni lekeler meydana gelebilir. Hastalık tiroid hastalıkları, kansızlık gibi birçok başka hastalıkla birlikte görülebilir. Hastalığa sahip bireylerin yarısında hastalık belirtileri 20 yaş öncesi dönemde görülmeye başlar.

Vitiligo Neden Olur

Vitiligo neden olur, kimlerde görülür, ırsimidir gibi sorular sıklıkla sorulmaktadır. Vücutta yeterince pigment üretilememsi sonucu oluşan vitiligo hastalığının kesin nedeni bilinememektedir. Bununla birlikte uzmanlar oluşan bazı genetik bozukluklar, bağışıklık sistemi bozuklukları sonucu vücuttaki melanositlerin yıkılması  ve bu hücrelerin kendi kendilerini ortadan kaldırması sonucunda lekelerin oluştuğunu düşünmektedir.

Hastalığın ortaya çıkmasını ya da şiddetlenmesini tetikleyen bazı faktörler mevcuttur. Bunlar güneş yanıkları, çarpma, darbeler ve kansızlık gibi bazı hastalıklardır. Yine vitaminsizlik, iştah kaybı, stres ve uykusuzluk hastalığı tetikleyen unsurlardır. Ailesinde vitiligo hikayesi olanlarda hastalığın görülme ihtimali vardır fakat kesin olarak vitiligo hastalığı görülür denemez.

Vitiligo Belirtileri

Deri üzerinde oluşan süt beyazı gibi lekeler vitiligo belirtileridir. Beyazlayan alanlardaki tüylerde de beyazlama görülebilir. Bazı kişilerde bölgesel beyazlamalar görülmez, vücudun tamamı beyazlar. Beyazlamalar koyu tenli kişilerde daha net görülür. Açık tenli kişilerde de bronzlaşmayala birlikte lekeler iyice farkedilebilir olur. Hastalığın seyri ve ilerleme hızı kişiden kişiye farklılık gösterir. Lekelerin olduğu bölgelerde zaman zaman koyu renk görülebilir. Bunun sebebi orada az miktarda da olsa halen pigment olmasıdır.

Vitiligo hastalarında hastalığın ortaya çıkmasından bir süre sonra pigment kaybı son bulur. Derideki pigment miktarı sabitlenir. Daha sonra yine pigment kaybı olabilir. Hastalıkta bu şekilde bir döngü görülür. Döngü ilerledikçe lekelerin miktarı artar ve tekrar eski rengine dönmez. Bütün derinin aynı renk olması vitiligo hastalığının geçtiği anlamını taşımaz.

Vitiligo Tedavisi

Vücutta oluşan her beyaz leke vitiligo değildir. Bazı kişilerde sıkıntılı ve stresli dönemlerde geçici beyaz lekeler görülebilir. Bunun dışında birtakım ilaçların yan etkileri sonucu geçici beyaz lekelerin görülmesi de olası bir durumdur. Vitiligo tedavisinden önce uzman bir dermatolog tarafından teşhis konulmalı ve ve yapılan tahlillerle derideki pigment kaybının ne düzeyde olduğu belirlenmelidir. Hastalığın tanısında T3 ve T4 hormonlarına bakılır ve hekimin tercihine göre lekelerin olduğu bölgeden parça alınarak biyopsi yapılır.

Hastalığın tedavisinde öncelikle hastada B12 vitamini eksikliği ve kansızlık varsa bu durum ortadan kaldırılır. Doktorların tercih ettiği tedavi yöntemleri hastaya ve hastalığın durumuna göre değişiklik gösterebilir. En çok tercih edilen tedavi yöntemi Derband, UVA ve UVB ışın tedavisi yöntemleridir. Bu yöntemde uygulanan ışınlarla derideki pigmentlerin aktifleştirilmesi hedeflenir. Vitiligo tedavisinde kullanılan başlıcayöntemler:

  • Repigmentasyon tedavisi: Fototerapi, hücre sprey, dar bant UVB tedavisi, ilaç tedavisi, mikrofototerapi, PUVA tedavisi, tropikal kortikosteroid.
  • Depigmentasyon tadavisi
  • Cerrahi tedaviler
  • Sağlıklı deriden hücre nakli

İmmün sistemin temel görevi organizmayı zararlı mikroorganizmalardan ve çevresindeki zararlı oluşumlardan korumaktır.mikroorganizmalar, çevredeki yabancı madde veya fiziksel ve kimyasal travma tarafından oluşturulacak herhangi bir tehdit durumunda savunma mekanizmaları devreye girmektedir. Tüm canlılarda yaşamın devamı için gerekli olan bu sistem, karmaşık ancak son derece uyum içerisinde işlevini sürdürmektedir. İmmün sistemin işleyişindeki herhangi bir aksama veya bozukluk ciddi hastalıklara yol açmaktadır: ürtiker (kurdeşen), anjioödem, gıda ve ilaç allerjileri, allerjik kontakt dermatit, atopik dermatit.

ÜRTİKER

Ürtiker ve anjioödem değişik immünolojik ve inflamatuar mekanizmaların klinik yansıması olarak ortaya çıkar. Ürtiker klasik olarak akut ve kronik olarak ikiye ayrılır. Altı haftaya kadar devam eden olgulara akut, 6 haftayı geçenlere ise kronik ürtiker adı verilir. Ancak yıllar içinde zaman zaman akut ataklar da ortaya çıkabilir. Akut ürtikerde nedensel faktörleri saptama oranı kronik ürtikere göre daha fazladır.

Ürtikerde deri belirtileri, vücudun her yerinde görülebilen kırmızı, sert kabarıklıklardır. Büyüklükleri çok değişkendir, 1-2 mm veya geniş alanları kaplaya plaklar şeklinde olabilirler.  Nadiren de olsa üzerlerinde su toplamaları görülebilir. Genellikle hiç iz bırakmadan 24 saat içinde kaybolurlar. Kabarıklıklar genelikle kaşıntılıdır, kaşıntı geceleri artar. Klinik tablo akşamları ve adet döneminde şiddetlenebilir. Dudaklar ve göz kapaklarında şiddetli, alarme edici şişlikler ortaya çıkabilir.

 

Akut ürtiker: % 50 olguda neden bulunamayabilir. İlaçlar, gıdalar, gıda katkı maddeleri, implantlar, kontakt ve inhalan allerjenler sorumlu olabilir. Reaksiyon dakikalar içinde gelişir. İlaçlara karşı ortaya  çıkan akut ürtiker sıktır ve genellikle klinik bulgular ilaç alındıktan sonra 36 saat içinde görülür. En sık rastlanan ilaç grubu antibiyotikler, özellikle penisilin, sefalosporin, tetrasiklin, ve sulfonamidlerdir. İlaçla önceden karşılaşma, ailevi yatkınlık, aralıklı ve birden fazla ilaç ile tedavi, ürtiker riskini arttıran faktörlerdir.

 

Kronik ürtiker: Kabarıklıkların 6 haftadan fazla devam ettiği klinik  tablolara kronik ürtiker adı verilir. Olguların %37’sine fiziksel ürtiker eşlik etmektedir. Ürtikere neden olan faktör nadiren saptanmakla birlikte, tetikleyici ajanlar araştırılır.

  • İlaçlar: penislinler, salisilatlar ve diğer NSAİ’lar (non-immunolojik yol ile)
  • Besinler ve besin katkı maddeleri: besinlere bağlı allerjik reaksiyon ancak %3.5 oranında     saptanmış.  Besin katkı maddeleri ise %10 sorumlu (en sık tartrazin, azo boyları, sodyum benzoat)
  • Enfeksiyon ve enfestasyonlar: viral enfeksiyonlar, diş apseleri, üriner enfeksiyonlar, safra kesesi enfeksiyonları, sinüzit, intestinal parazitozlar, kist hidatik, helikobakter pilori
  • İnhalan allerjenler: çayır otu polenleri, küf sporları, hayvan tüyleri, ev tozu akarları, sigara dumanı, kimyasal allerjenler
  • Sistemik hastalıklar: lupus eritematozus, Sjögren sendromu, IgM makroglobulinemi, daha ender olarak tiroid hastalıkları, lenfoma.
  • Menstrüel siklus ve gebelik: ürtiker premenstruel  dönemde alevlenebilir. Eğer sadece mens sırasında ortaya çıkıyorsa progesteron veya östrojen duyarlılığından şüphe edilir.
  • İmplantlar: femura yerleştirilen metaller, metal dental protezler, dental amalgam.
  •  Psikolojik nedenler: depresyon ve anksiete durumlarında daha sık.                                                                               Tam kan sayımı, hemogram, eritrosit sedimantasyon hızı, tiroid fonksiyon testleri, kan biyokimyası, kompleman düzeyleri, serum immunoglobulinleri, serum proteinleri ve elektroforez, otoantikorlar, total IgE ve RAST, anamnezden ipucu elde edilirse deri testleri ve infeksiyon odağı araştırması yapılabilir. Tedaviye dirençli olgularda biyopsi yapılmalıdır

Tedavide başarılı olmanın koşulları, hasta ile konuşarak nedene yönelik sorgulama, iyi bir hasta-hekim ilişkisi, iyi bir izlemdir.

ATOPİK DERMATİT

Atopik dermatit, kronik seyirli, kaşıntılı bir deri hastalığıdır. Her yaşta görülebilmekle birlikte hastaların %90’nında 5 yaşından önce, %50’sinde ikinci aydan sonra başlamaktadır. Çocukluk çağının en sık rastlanan kronik deri hastalığıdır.
Hastalık çevresel ve genetik faktörlerin etkileşimi sonucu gelişmektedir. Ailede allerji olmaı önemli bir risk faktörüdür. Hangi yaşta olursa olsun yaşam kalitesini olumsuz etkiler.  Her iki ebeveynde de allerji varsa risk üç katına çıkmaktadır.

Atopik ekzama bebeklik, çocukluk ve erişkin dönemde seyri ve klinik özellikleri ile farklılıklar göstermektedir. Bebeklikte daha kızarık, sulntılı, yüz ve kol-bacak dış yüzüne yerleşmiş deri belirtileri varken, yaş ilerledikçe deri kalınlaşır, kabalaşır ve renk koyulaşır. Daha çok göz kapakları, diz-dirsek iç yüzleri ve boyuna yerleşir. Her dönemde deri kuru ve kaşıntılıdır.  Olguların %20 ile 30’unda iki yaşın sonunda deri lezyonları geriler. Kaşıntı, en önemli bulgudur. Akşama doğru, terleme ve yünlü kıyafetlerin giyilmesiyle artış gösterir.  Korunmada en önemli nokta alerjen ve tahriş edici maddelerden kaçınılmasıdır.  Kimyasallar, alkalin sabunlar, ev tozu akarları bunların başında gelmektedir. Bu konuda mutlaka hekime danışılmalıdır. Deriyi düzenli nemlendirmek büyük önem taşır. Günlük 10-20 dakikalık ılık banyo sonrası ilk üç dakika içinde derinin nemlendirilmesi, derinin bariyer fonksiyonunu ve nem oranını arttırır. Köpük banyolarından ve kokulu banyo tuzlarından kaçınılmalıdır. Klorlu havuzlarda yüzülmesi, sıcak jakuzilere girilmesi deride irritasyonu arttırır. Kıyafet olarak yünlü ve sentetik kıyafetlerden kaçınılması ve pamukluların giyilmesi önerilmektedir.

 

ALLERJİK KONTAKT DERMATİT

Temas edilen allerjen maddelere karşı gelişir. 3700’den fazla çevresel allerjen bulunur. İlk değinme sonrası duyarlanma süresi 5-25 gün, ikinci değinme sonrası klinik yanıt genellikle 24 saat içinde gelişir.  Bir kez oluştuğunda azalarak veya artarak ömür boyu kalır. Genetik yatkınlık söz konusu olabilir, özellikle nikel allerjisinde,  ama çok etkili değildir. Tüm meslek hastalıklarının %7’sini oluşturur. Kadında daha sık ve şiddetlidir. Çocuklarda da az değildir, nikel, peru balsamı, lastik en sık nedenlerdir. Hasarlı ve kuru deri ekzamayı kolaylaştırır. Tanısında hikaye çok önemlidir, hekim allerjenler konusunda bilgi sahibi olmalıdır. Meslek, hobiler, kozmetikler, giysiler, kişisel eşyalar, ev ortamı, kullanılan topikal ilaçlar sorgulanmalıdır. Yerleştiği bölge allerjen maddeye göre değişir. Belirgin yakınma kaşıntıdır, başlangıç döneminde kızarıklık, şişlik, sulantı, kabuklanma görülür. Allerjen madde ile değinme bölgesinde başlar, yayılabilir. Hava yoluyla ulaşan allerjenler ile ortaya çıkabilir. Toz, bitkiler, kimyasallar, parfüm, böcek ilaçları en sık nedenlerdir.  Anı deri yama testi (patch test) ile koyulur.
En sık saptanan allerjenler:
Nikel: Kadınlarda en sık, el ekzaması ile birlikte.
Kobalt: Dental plak, protezlerde sık, nikel ile birlikte
Kromat: Çimento, deri endüstrisinde kullanılır.
Lastik: Daha çok lastik endüstrisinde kullanılan akselatörler ve antioksidanlara (PPD, thiuram, carbamate, mercapto) bağlı
Reçineler: 

  •     Epoksi (genellikle mesleki, yapıştırıcı,
  •     sertleştirici)
  •     Akrilatlar (yapıştırıcı, takma tırnak, protez,
  •     baskı işleri, işitme cihazları)
  •     Formaldehid (yapıştırıcı, ayakkabı, mürekkep)

Plastikler: Endüstriyel kökenli, gözlük çerçevesi, işitme cihazı
Tekstil: Formaldehid, parfüm (deterjan-yumuşatıcıda), azo boyaları, PPD
Ayakkabı: PPD, yapıştırıcı, mercaptotiobenzol, kromat, thiourea, boya, colophony
İlaçlar: AB, lanolin, balsam, imidazol, topikal NSAİD, transdermal sistemler, topikal kortikosteroidler, sistemik reaksiyon görülebilir
Kozmetikler: Parfüm, PPD, peru balsamı, colophony
Bitkiler: Krizantem, lale, primula obconica, anemon, likenler,tütün
Odun: Fenol, kinon, terpen, peru balsamı, cinnamaldehyde

Deri yama testi sırt üst bölümüne hasta gevşek pozisyondayken uygulanır. Eğer yapışkan bant çıkmış ise test tekrar edilmelidir. 48 saat sırtta bırakılır, açıldıktan 20 dk-1 saat sonra değerlendirilir. 2. ve 4. günde ve son kez 7.günde tekrar değerlendirilir. Allerjenden uzak durma tedavide ilk basamaktır. En önemlisi allerjenlerin kullanımında sınırlandırma konusunda yasal önlemlerin alınmasıdır

Nevüsler (Benler) Hakkında Bilgi

Deriye rengini veren hücreler olan melanositler, bir renk maddesi olan melanin üreterek derinin renginin oluşumda önemli rol oynarlar. Derinin en üst tabakasının (Epidermis) tabanını döşeyen hücreler arasında her 5-10 hücreden birisi melanosittir.

Halk arasında ben diye bilinen nevüslerin hücreleri de melanositlerden farklılaştığı düşünülen ve melanin sentezleme yeteneğine sahip hücrelerdir. Her iki tip hücrenin ortak özelliği malign melanom (ben kanseri) gelişimin neden olabilmelidir, dolasıyla gerek insanların normal derisinden gerek önceden var olan benlerinden kanser gelişebilir.

Nevüslerin çoğu zararsızdır ve sıklıkla kahverengi veya siyah renkte olurlar. Bazıları deriden kabarık dururken, bazıları deri seviyesindedir. Çok değişken boyutlarda gözlenebilirler. Doğuştan olabildiği gibi sonradan da çıkabilirler. Görünüşlerine, renklerine, bulundukları yere veya kökenlerini aldıkları hücrelere göre farklı isimler alırlar. Önemli bölümü yaşam boyunca bir soruna neden olmazlar.

Deri ve Zührevi Hastalıklar uzmanları bu farklı tiplerdeki nevüsleri tanıma konusunda uzmanlaşmıştır.

Melanom insanlarda sık görülen kanserler arasında yer alır ve deri hastalıklarına bağlı ölümlerin en önemli nedenidir. Öte yönden erken tanı konulduğunda şifa sağlanabilmektedir. Dolasıyla hangi benlerin riski olduğunun halk tarafında da bilinmesi hastaların erken aşamasa hekime başvurulmasının sağlanması ve riskli gruplarda ben muayenelerinin düzenli yapılması önemlidir.

  • MELAZMA
  • EFELİD
  • LENTİGO
  • SEBOREİK KERATOZ